Eyüpsultan Masaj Salonu – Mutlu Son

Eyüpsultan Masaj Salonu – Mutlu Son

Eyüpsultan Masaj Salonu. “Dinlemek istememeniz artık beni sinirlendirmiyor, üzüyor, nazik dostumdan avutucu birkaç söz beklemek hakkım yok mudur acaba?” dedim. Beni teselli etmeye çalışırken bir eli elimde kalmıştı. O güzel gövde koluma yaslanmıştı, çok yakındık birbirimize.Ne olursa olsun bilirsiniz: bu şekilde durumlarda savunma tavsadıkça, bir tarafın arzularıyla öbür tarafın karşı çıkışları daha yakından izler birbirlerini, baş çevrilir, gözler indirilir, sürekli alçak sesle söylenen sözler seyrekleşir. Bu çok önemli emareler gönlün razı olduğunun kati belirtileridir artık. Ancak gönlün razı oluşunun duyulara da geçmiş olmasına pek nadir rastlanır.

Ben hâla öyle sanıyorum ki, o anlarda ileri gitmeye kalkışmak her zaman tehlikeli olur çünkü işi bu halde bırakmak kesinlikle çok tatlı bir zevk verdiğinden, bu durumdan çıkarmak dilediğiniz kimseyi mutlaka çok huzursuz ve rahatsız etmiş olmuş olursunuz ki, verdiğiniz bu hastalık da savunmayı mutlak biçimde sağlamlaştırır. Ben de hülyalı güzelimin dalıp gittiği düş dünyasından silkinip, kendisinden geçmiş olduğu için korkmasından, gene yabanıl biri şeklinde gözükmesinden çekiniyordum, bundan dolayı sürekli tetikte oldum. İtirafını, beklediğim itirafını ille de ağzından duyayım diye ısrarcı olmadım.

Eyüpsultan Masaj Salonu – Mutlu Son

Eyüpsultan Masaj Salonu. Tek bir bakışı yetebilirdi, tek bir bakışıyla mutlu olabilirdim ben. Benim sevgili dostum, güzel gözleri bana doğru yöneldi, hatta o melek ağzından “Peki… Evet… Ben…” sözcükleri çıktı. Fakat sonra birdenbire söndü o bakışlar, sesi çıkmaz oldu, o tapılacak kadın kollarımın arasına çöktü. Ben sarılamadan, kıvranıp, bir hamlede sıyrıldı kollarımdan, gözlerinde bir ürperme emaresi vardı, ellerini gunsur kaldırıp, “Tanrım… Tanrım… Kurtar beni Tanrım…” diye bağırdı. Bir anda şimşek şeklinde hareket ederek benim on adım kadar uzağıma atılmış, diz çökmüştü.

Boğulur şeklinde olduğunu hissediyordum. Yardım etmek amacıyla ilerledim ama o gözyaşlarıyla ıslattığı ellerimi tutup hatta vakit süre da dizlerime sarılarak, “Evet, evet, beni siz kurtaracaksınız! Ölmemi istemezsenizsiz benim, bırakın beni, kurtarın beni, bırakın beni. Allah aşkına bırakın beni!” diyordu. Bu çelişkili sözler, gitgide artan hıçkırıklar içinde sesi zorlukla duyuluyordu. Bana da öyle bir yapışmıştı ki, kendimi sıyırmak olanaksızdı. Gücümü toplayıp kollarımın arasına aldım onu, kaldırdım.